30 Aralık 2013 Pazartesi

Türkiye’de önce siyaseti demokratikleştirmeliyiz...

DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, “Türkiye’de önce siyaseti demokratikleştirmeliyiz” dedi.
 - Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, “Türkiye’de önce siyaseti demokratikleştirmeliyiz” dedi.
“Türkiye'nin büyük bir tarihe ve medeniyete sahiptir” diyen Özbakkal, “Bu değerleri, değişen dünya koşulları içerisinde evrensel değerlerle buluşturarak Türkiye'nin gücünü en azami noktaya çekmek için hep beraber çaba göstermek gerekir, ülkenin sahip olduğuimkanları ve potansiyeli geleceğe taşımak zorundayız” ifadesinde bulundu.
Özbakkal, “Hürriyeti ve demokrasiyi önemsiyoruz, Türkiye'de milli birliğin ve güvenliğin teminatının demokrasidir. Siyasetçiler, sadece yaptıklarından değil, yapamadıklarından da sorumludurlar. İnsanlarımızı yoksulluğa mahkum ederek, sadakatini satın alma yoluyla bu düzeni devam ettirmek istiyorlar. Ama bilsinler ki, karşılarında milletiyle aynileşmiş, milletin partisi olmuş Demokrat Parti vardır, demokratlar vardır. Hukukun üstünlüğü, ister başkan isterse sıradan bir vatandaş olsun, hiç kimsenin hukukun üstünde olmaması demektir. Demokratik hükümetlerde yetki hukukla işler ve hükümetlerin kendileri de hukukun getirdiği sınırlamalara tabidir” diyerek açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Yasalar kralların, diktatörlerin, askeri görevlilerin, din liderlerinin veya kendi kendine atanmış siyasi partilerin isteklerini değil halkınkileri dile getirir.
Demokratik sistemlerde vatandaşlar kural ve düzenlemeleri kendileri belirledikleri için bunlara gönüllü olarak uyarlar. Adalet en iyi, yasalar, onlara uymak zorunda olanlar tarafından çıkarıldığı zaman sağlanır.
Güçlü bir sistem olan hukukun üstünlüğüne göre bağımsız mahkemeler en üst düzey liderler dâhil olmak üzere hükümet yetkililerinin ulusal yasa ve düzenlemeler çerçevesinde hesap vermesini sağlamak için gerekli güç, yetki, kaynak ve itibara sahiptir.
Bu nedenle hâkimler iyi eğitimli, profesyonel, özgür ve tarafsız olmalıdır. Hâkimler yasal ve siyasi sistemde görevlerini gereği gibi yapmak için demokrasi ilkelerine bağlı olmalıdır.
Demokrasi yasalarının birçok kaynağı vardır: yazılı anayasalar, yasalar ve düzenlemeler, dini ve ahlaki öğretiler ile kültürel gelenekler ve uygulamalar. Kökenine bakılmaksızın yasalar vatandaşların hak ve özgürlüklerini korumak için bazı düzenlemeleri her şeyin üstünde tutmalıdır.”
İHA

20 Aralık 2013 Cuma

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal:

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, “Parti değiştirmeyi ikbal ve koltuk peşinden koşmak için yapanları, etik bulmuyoruz. Önemli olan seçilmek değil, seçildiğin makamın mevkiinin hakkını vermektir” dedi.Özbakkal, “Seçildiği...

20 Aralık 2013 Cuma 09:37
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, “Parti değiştirmeyi ikbal ve koltukpeşinden koşmak için yapanları, etik bulmuyoruz. Önemli olan seçilmek değil, seçildiğin makamın mevkiinin hakkını vermektir” dedi.
Özbakkal, “Seçildiği partiye emek vermeyenler dansöz gibi kıvıranlar ne milletin gözünde nede cenabı hakkın huzurunda hesap veremezler. Seçildiği yerin hakkını veremeyenler bir daha seçilemez dışarıda kalır. Bugün ülkemizde “siyaset/politika” kelimesi; Ne yazık ki yolsuzluk, hırsızlık, soygunculuk, yalancılık, ikiyüzlülük, güvenilmezlik ve inanılmazlık bağlamında “Politik Acı” olarak algılanmakta ve kullanılmaktadır” ifadesinde bulundu.
“Halk arasında yalan, yanlış, eksik ve doğruluğundan şüphe duyulan meseleleri ele alan konuşmalarda 'siyaset/politika yapma' şeklinde insanlar uyarılmakta, ikaz edilmekte ve bu vesileyle “güncel politika” sifli bir meslek biçiminde tanımlanmaktadır” diyen Özbakkal, “Halk’a hizmet ve fazilet anlamında, “namuslu ve dürüst” siyaseti herkes yapamaz.
Her önüne gelen, “yüksek erdemlere, ilim ve irfana sahip olmadıkça” hobi olsun diye istediği veya sevdiği için siyaset yapamaz. Bilgisiz, kültürsüz, yeteneksiz, devlet ve millet geleneğini anlamamış, umur-u devlet’den bihaber, milli hasletlerimiz ve milli gücümüzü yeterince tanıma bilincine erişememiş cahil kişilerden siyasetçi olmaz. Bir takım onursuz ve şuursuz uşakların, her seçim döneminde yenilenen seçim kanunlarına dayanarak yüce meclisimize girmeleri ile bugünkü kötü olarak değerlendirilen 'siyasi ahlâksızlık ve rezil imaj' hep birlikte bunlarca oluşturulmuştur” diye konuştu.

14 Aralık 2013 Cumartesi

MELİH GÖKÇEK YANLIŞ YAPTIN...


           MELİH GÖKÇEK YANLIŞ YAPTIN...  
DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL KONUŞTU: 
Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Demokrat Parti’nin Balgat’taki Genel Merkez Binası ile aldığı kararla ilgili olarak Demokrat Parti Basın Müşavirliği’nden yapılan açıklamada, “Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin Demokrat Parti’nin malı olan Balgat’taki Genel Merkez Binasıyla aldığı karar, tamamen yerel seçimlere yönelik siyasi bir karar ve keyfi bir uygulamadır”
“ Yaklaşan yerel seçim hazırlıklarımızı büyük bir hızla sürdürdüğümüz, Ankara Balgat’taki Genel Merkez binamızla ilgili olarak Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin son dakikada verilen bir önerge ile , ‘ sosyal kültürel tesis olarak kullanılması’ yönünde aldığı karar tamamen siyasidir.
Demokrat Parti Genel Merkez Binası, kararda belirtildiği gibi ‘Türkiye’deki ilk siyasi parti genel merkezi “ de değildir. Daha önce Selanik Caddesi’ndeki Adalet Partisi Genel Merkezi ve Çevre Sokaktaki Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi olmak üzere diğer siyasi partilerin de Genel Merkez binaları olmuştur.
Ancak, Genel Merkez Hizmet Binası olarak kullandığımız bu bina üzerinde uzun süreden beri Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından uygulanmakta olan siyasi manevralar, 30 Mart 2014 tarihinde yapılacak Mahalli Seçimler öncesinde bir kez daha bilinçli olarak gündeme getirilmiştir.
Demokrat Parti Genel Merkezi ile bir ‘siyasi hesaplaşma’ peşinde olan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Mülkiyet hakkı Anayasa ile teminat altına alınan Demokrat Parti Genel Merkezi ile ilgili daha önce de uğraşmış ve binayı ‘tarihi bina” statüsüne sokma girişiminde bulunmuştur.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayını belirleme çalışmalarını sonlandırdığımız bugünlerde alınan bu karar; bazı gazeteler tarafından da, ‘siyasi bir manevra’ olarak yorumlanmış; ’ Seçim Öncesinde Gökçek Operasyonu ’ ve ‘ Türk siyasi tarihine not düşülecek Gökçek kararı’ şeklinde manşetler atılmıştır..
Biz de aynı düşüncedeyiz.. Sayın Gökçek yerel seçimlere yönelik bir tasarrufta bulunmuştur.. Ancak alınan bu karar Demokrat Parti’nin yerel seçim hazırlıklarına engel olmayacaktır, hızını da kesemeyecektir.
Türkiye’nin en eski siyasi partisi olan Demokrat Parti ve teşkilatı üzerinde oynanmak istenen oyunlar sonuç vermeyecektir. Merkez sağın tek ve yegane temsilcisi olan Demokrat Parti ile ilgili alınan bu ve benzeri kararlar, bizi birbirimize daha çok yaklaştırmakta hatta kenetlemektedir.
Demokratlar, üzerlerinde oynanan oyunun bilicindedirler.. Yerel seçimler öncesinde bu tür işlere tevessül ediyor olunması da bir beka sendromu içine düştüklerinin açık bir işaretidir. Ancak mukadderat değişmeyecektir.”

12 Aralık 2013 Perşembe

SEÇİME KATILMAK İÇİN!...

Yerel Seçimlere katılmak için (DP) parti merkezini satışa çıkardı
SEÇİMLER yaklaşırken partilerin kampanyaları da hız kazanmaya başladı.
Mecliste grubu olmadığı için hazine yardımı alamayan ama seçim yarışından da geri kalmak istemeyen Demokrat Parti, kaynak arayışında farklı bir yola gitti. Demokrat Parti, seçim ve daha sonraki parti faaliyetleri için Ankara Balgat’taki genel merkez binasını satışa çıkardı.
SATILIK GENEL MERKEZ!...
Demokrat Parti (DP), Ankara Balgat’taki genel merkez binasını satışa çıkardı.
Mecliste grubu olmadığı için 2007’den bu yana ödenek alamayan Demokrat Parti, kendisine kaynak yaratmak için bu yola gitti. 13 bin metrekare büyüklükteki arsanın hasılat paylaşımlı sözleşme yoluyla devri veya arsanın kat karşılığı satışı fikrine de açık olan parti, buradan elde edeceği geliri, seçim kampanyası ve sonrasında partinin çalışmaları için kullanacak.
ÇOK UZUN ZAMANDIR HAZİNE YARDIMI ALMIYOR!..
Demokrat Parti’nin 37 yaşındaki Genel Başkanı Gültekin Uysal, konuyla ilgili Ekonomist Dergisi’ne yaptığı açıklamada, partinin çok uzun zamandır Hazine yardımı alamadığını söyledi. 2009 yılında Demokrat Parti ve Anavatan Partisi’nin birleşmesiyle bu binanın varlıkları arasında yerini aldığını kaydeden Uysal, şu an talep toplama aşamasında olduklarını ifade etti. Fakat henüz fiyat konusunda bir netlik olmadığını aktardı.
HÜKÜMET PARTİ DEVLETİ GİBİ
Uysal, yaptığı açıklamada şu görüşleri dile getirdi: “Hükümet parti devleti gibi davranıyor. AKP ve mecliste grubu bulunan üç partiye ödenek verilirken, bizler 2007 yılından beri bu Hazine yardımını alamıyoruz. Artık siyaset yapmak da pahalı bir faaliyete dönüştü. Açıklanan demokratikleşme paketine göre 2015’te Hazine yardımından yüzde 3 oy alan partiler de faydalanabilecek. Fakat bizim seçim süreci ve sonrasına yönelik projelerimiz için kaynağa ihtiyacımız var. Belli varlıkları değerini bulmuşsa farklı şekilde değerlendirmek istedik. Tamamen partiye kaynak sağlamak adına alınmış bir karar bu.”
ÖZAL’LI YILLARA DA TANIKLIK ETTİ
7 Ocak 1946’da kurulan ve 14 Mayıs 1950’de yapılan seçimlerde 27 yıllık tek parti dönemini sona erdiren Demokrat Parti’nin şaşaalı günleri, 27 Mayıs 1960’da askeri müdahaleyle hükümetin düşürülmesiyle son buldu. 29 Eylül 1960’ta kapatıldı. 1983’te kurulan Doğru Yol Partisi’nin 27 Mayıs 2007’de adını ve logosunu değiştirmesiyle tekrar hayata döndü. 2009’da ise Anavatan Partisi ile birleşti. Ankara Balgat’taki genel merkez binası Anavatan Partisi’ne aitti ve bu birleşmeyle Demokrat Parti’nin varlıkları arasına katıldı.
1988 yılında yapılan bina kısa süreli de olsa Turgut Özallı yılları da yaşadı.
(HÜRRİYET, ANKARA: 08 Aralık 2013)

10 Aralık 2013 Salı

Hakkari’de, Diyarbakır’da bugün, devlet otoritesi var mıdır?

DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
(10.12.2013 08:57) Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında, "Hakkari’de, Diyarbakır’da bugün, devlet otoritesi var mıdır?" dedi.
- Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında, "Hakkari’de, Diyarbakır’da bugün, devlet otoritesi var mıdır?" dedi.
Özbakkal, "Eğer samimiyseniz, Anayasa'dan önce Siyasi Partiler Yasasını düzelterek siyaseti demokratikleştirin" ifadesinde bulunduğu açıklamasında, "Türkiye, fırtınalı bir coğrafyanın ortasındadır. Ülke bölünme ile karşı karşıya bırakılmaktadır. Demokrasi edebiyatı adına bir tiyatro oynandığını görüyoruz. Tarihi kaybeden, pusulasını kaybeden gemilerden ne farkı vardır? Vatan sınırları içinde al bayrağımızın dalgalandığı yerde milletten söz edilir.
Bugün Hakkari’de Diyarbakır’da yapılanlar ortadadır. Bir devlet otoritesi var mıdır? ‘Dağ başını duman almış’ diyerek ülkeyi içinde bulunduğu durumdan kurtarmalıyız. Bunun için siyaset yapıyoruz" dedi.
Özbakkal açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
"Suriye ve Ortadoğu meselesinde yanlış politikalar ortaya çıkmıştır. Ortadoğu politikasında şah olacağım derken mat olmuşlardır.
Anayasa'dan daha öncelikli olarak bugün Türkiye'yi yönetenler ve meclisteki siyasi partiler, samimiyse '12 Eylül'le yüzleşiyoruz, hesaplaşıyoruz’ diyenler, 12 Eylül rejiminin ana kolonları olarak tabir edebileceğim siyasi partiler yasasını düzelterek, önce siyaseti demokratikleştirmelilerdir. Siyaseti demokratikleştirdiğimiz takdir, milletin önüne dayatmayla gelenlerin, milletin önüne şike yasalarıyla gelenlerin veya yeni imtiyazlarla gelenlerin milli iradenin tecelligahı olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde karşılık bulmayacağını inanıyoruz. Bulduğu takdirde, bugün kendi siyaseti içinde tenkitleri bile bir düşmanlık unsuru olarak gören, demokrasiye kavramamış, demokrasiye sadece kendine demokratlık olarak anlayan iktidarın anlayışı karşısında hürriyetçi demokrasinin sahibi olarak bizler, Türkiye'nin meselelerinin her çözümünün yine demokraside olduğunu hep birlikte haykırmalıyız.
Demokrat Parti tüm illerde adaylarını çıkaracak.Flaş deneyimli adaylarıyla başarılı olacaktır. Yuvaya dönüş projesiyle toparlanıyor. 2015 de TBMM girecek. Milletimizin dertlerine çare olacaktır."
İHA-KAYSERİ, 10 ARALIK 2013 - SALI

Önce, mevcut siyasi partilere kanununun "TAM OLARAK" (objektif, bütünüyle ve tarafsız) uygulandığı görmek gerek!...

Yargıtay (YCBS): 
Siyasi Partiler Kanunu değişsin
Yargıtay, siyasi parti adı altında ticari faaliyet yapıldığına dikkat çekerek Siyasi partiler Kanunu'nda değişiklik yapılmasını istedi
Dünya Bülteni/ Haber Merkezi
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 30 kişinin bir araya gelerek parti kurabildiği, son zamanlarda ticari faaliyette bulunma amacıyla siyasi parti kurulduğu ve siyasi parti isminin verdiği kolaylıklardan yararlanarak kafeterya, türkü evi, restoran gibi yerler işletildiğine dikkati çekerek, “Siyasi Partiler Kanunu'na bu konuda yeni bir ceza hükmü” eklenmesini önerdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil imzasıyla TBMM Başkanlığı'na, Siyasi Partiler Kanunu'nda değişiklik önerilerinin yer aldığı bir yazı gönderildi.
SİYASİ PARTİLER BÜROSU’NUN TAHKİMİ
Değişiklik önerisi yazısında;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Siyasi Partiler Bürosu'nun teknik alt yapısının güçlendirilmesi, ihtiyacı karşılayacak kadronun ihdasının sağlanması, siyasi parti sicil kayıtlarının daha hızlı, işlevsel, kolay ve denetlenebilir şekilde tutulmasının sağlanması için Siyasi Partiler Kanunu'nda maddelerinin güncellenmesi amacıyla; TBMM'de grubu bulunan partilerin ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı temsilcilerinin katılımıyla bir çalışma yürütüldüğü anımsatıldı.
Söz konusu yazıda, bu çalışma sonucunda ortaya çıkan değişiklik önerilerine yer verildi.
SAHTE ÜYE KAYITLARI
Siyasi Partiler Kanunu'nda önerilen değişiklikle, siyasi partilere üye olma ve üyelikten çekilme başlıklı madde yeniden düzenleniyor.
Buna göre, siyasi partiler tarafından bir kişi ilk defa üye kayıt edilirken, kişinin daha önce bir siyasi partiye üye olup olmadığı sorgulandıktan sonra, ayrıntılı bir üye kayıt formu düzenlenecek. Başvuru, üye olacak kişiye referans olan partililer, kaydı yapan parti görevlisi ve üye adayı tarafından birlikte imzalanarak kabul edilecek.
Partiye giriş işlemlerini gösteren üyelik beyannamelerinin birer örneği ilçe ve il teşkilatlarında, alfabetik sıra esasına göre tasnif edilmiş olarak ayrı bir dosyada saklanacak.
Bu düzenleme ile kişilerin bilgileri dışında siyasi partilere sahte üye kayıtlarının önüne geçilmesi ve siyasi parti sicillerinin tutulmasında kolaylık sağlanması amaçlanıyor.
SİYASİ PARTİ ADIYLA TİCARET
Siyasi Partiler Kanunu'nun "Kanuna aykırı bağış, kredi veya borç alınması, borç verilmesi" başlıklı maddesinde de değişiklik öneriliyor.
Maddeye, "Anayasa ve bu kanun hükümlerine aykırı olarak ticari faaliyette bulunan siyasi parti sorumluları, 500 günden az olmamak üzere adli para cezası ile cezalandırılır ve ticari kazanç sağlanan yerin kapatılmasına karar verilir" hükmünün eklenmesi öneriliyor.
Önerinin gerekçesinde, 30 kişinin bir araya gelmesi ve kuruluş bildiri ve belgelerinin İçişleri Bakanlığı'na verilmesi ile siyasi parti kurulabildiği belirtildi.
Gerekçede, "Son zamanlarda ticari faaliyette bulunma amacıyla siyasi parti kurulduğu ve siyasi parti isminin verdiği kolaylıklardan yararlanarak kafeterya, türkü evi, restoran gibi yerler işletildiği ve gerek güvenlik gerekse mali denetimlerden kaçınmaya çalışıldığı görülmektedir" ifadesine yer verildi.
TEKNİK ALTYAPI DESTEĞİ
Seçimlerde alınan tedbirlere uymayanlara uygulanan 3 aydan 6 aya kadar hafif hapis cezasının, 90 günden 180 güne kadar adli para cezasına dönüştürülmesi öngörülüyor.
Söz konusu değişiklikle, yeni TCK'nın hükümlerine uyum sağlanması amaçlanıyor.
Öneriler arasında, siyasi parti üye kayıtlarının ve sicil dosyalarının elektronik ortamda tutulması konusunda duyulan ihtiyaç ve bu kayıtları tutmak ve aktarmakla sorumlu olan kişilerin belirlenmesi amacıyla aynı kanunda bir değişiklik öngörülüyor.
SİYASİ PARTİ SİCİLLERİ
Kanunda önerilen diğer bir değişiklikle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, siyasi parti sicil dosyaların tutulması, dosyalardaki güncellemelerin daha hızlı bir şekilde takip edilebilmesi için teknik altyapısının güçlendirilmesi amaçlanıyor. Değişiklik, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na ek kadro ve gerekli görülen durumlarda sözleşmeli personel çalıştırma imkânı sağlıyor.
TBMM BAŞKANLIĞI’NA GÖNDERİLEN YAZI
Meclis Başkanlığı'na gönderilen yazıda, Siyasi Partiler Kanunu'nun işlevini yitirmiş maddeleri ile yürürlükten kaldırılma ve Anayasa Mahkemesi kararları nedeniyle içeriği boş hale gelen maddelerin de kanun metninden çıkarılmasına ilişkin öneri de yer alıyor.

24 Kasım 2013 Pazar

DEVELİ İLÇE KONGRESİ YAPILDI


  1. DEMOKRAT PARTİ BASIN BÜLTENİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL. DEVELİ İLÇEMİZİN KONGRESİNİ 24 KASIM 2013 GÜNÜ İLÇE BAŞKANLIĞIMIZDA YAPILDI. Divan başkanlığını kayseri il başkanı ismet özbakkal yaptı. Partililerin yoğun katılımıyla yapılan kongreyi Mahmut şişli güven tazeleyerek kazandı. Kongre divan başkanı il başkanı ismet özbakkal konuşmasında.Hükümetin milli eğitim ...politikalarını eleştirdi. Seçimlere genç liderimiz genel başkanımız Gültekin Uysal la gireceğiz ve parti eski günlerine geri dönecek,başarılı olacağız,her geçen gün güçleniyoruz dedi. Kayseride teşkilatları yeniliyoruz.Eksik ilçelerimizde dahada güçleniyoruz dedi. Yeniden demokrat parti yeniden söz milletindir dedi. Kongreye telofonla katılan genel başkan, Başarılarınızın devamını ve hayırlı olsun dileklerinde bulundu. teşkilat daha sonra Develide yemek yedi.İi başkanıyla çarşı turu atıp Develide gövde gösterisi yaptılar.

22 Kasım 2013 Cuma

"O SORUN" BİR ALDATMACA, YALAN VE TUZAKTIR!..

DEMOKRAT PARTİ 
(DP) KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
Demokrat Parti (DP) Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, Suriye’nin kuzeyinde değişen şartların, Türkiye’yi etkilediği kadar, Irak’ın kuzeyinde oluşmuş olan Barzani’nin başı olduğu yönetimin de gelecekle ilgili bir takım değişiklikler olduğunu gösterdiğini…
- Demokrat Parti (DP) Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, Suriye’nin kuzeyinde değişen şartların, Türkiye’yi etkilediği kadar, Irak’ın kuzeyinde oluşmuş olan Barzani’nin başı olduğu yönetimin de gelecekle ilgili bir takım değişiklikler olduğunu gösterdiğini belirterek, ''Türkiye'nin birinci önceliği, kendi insanının birliği, huzuru ve milli güvenliğidir'' dedi.
Özbakkal, yaptığı açıklamada, iktidarın uyguladığı dış politikanın; Irak’ta da Suriye’de de Irak’ı ve Suriye’yi bölen bir sürece hizmet ettiğinin ortada olduğunu belirterek, bu görüntünün çok kısa vadeli olduğu kanaatini taşıdıklarını bildirdi. Özbakkal, ''Orta ve uzun vadede çok kalıcı olacağı kanaati içerisinde değiliz. Ama geçici bir süre, başta bölücübaşı olmak üzere, hapishanelerde bulunan diğer PKK terör örgütü üyelerine de, genel af tabiri yapılmadan ama onu ima edecek, onu izhar edecek bir ifade kullanarak, cezaevlerinin boşalacağı gibi bir ifade kullanarak, beklenti yaratılarak bu süreç ilerletilmektedir'' ifadelerini kullandı.
Açıklamasında, ''Şehitlerimizin canları pahasına sahip olduğumuz bu vatan toprağı içerisinde bayrağımızın dalgalandığı her yer vatanımıza aittir'' diyen Özbakkal, o noktada da bir psikolojik bariyer örülerek, meseleyi her seferinde tahkim ederek, gönüllerde, zihinlerde bir psikolojik yarılmanın da kemikleştirildiğini, somuta dönüştürüldüğünü gördüklerini kaydetti.
Özbakkal, açıklamasında şu görüşlere yer verdi:
''Bütün bu değerlendirmeleri geniş bir çerçeve içerisine oturttuğumuzda; üzülerek ifade edeyim ki, PKK hiç olmadığı kadar kendi gücünü ve kuvvetini pekiştirmek noktasındadır. Bugün gücünü ortaya koyduğunda neye ulaşabileceğini, Türkiye’nin büyükşehirler de dahil olmak üzere bir takım faaliyetler yürütebileceği, bombalamalar, patlamalar, suikastlar, canlı cansız hedeflerle beraber yapabileceği tehdidini de ortaya koymuştur. Türkiye’nin birinci önceliği kendi insanının birliği huzuru milli güvenliğidir.
2003 yılında ABD’nin Irak’a müdahale ettiği noktada kırmızı çizgilerimiz olarak ifade ettiğimiz, Merkezi Bağdat hükümetinin dışında hiçbir özel şirketin ve devletin bölgesel yönetimle anlaşma imzalamaması gerektiğini, merkezi Bağdat hükümetiyle petrol anlaşmaları, doğal gaz anlaşmaları imzalanması gerektiğini ifade ederken, bugün bu kuralı, adeta deyim yerinde ise ‘Türkiye oturduğu hasırın ipini kesercesine’ kendisi tersine çevirerek yoklukla malül hale getirmiştir.
Biz kendimize yansıyan kısmıyla baktığımızda hakikaten bir yanda Esat gitsin de ne şekilde giderse gitsin dediğimiz ama öte tarafta da Suriye’nin sonucunda birliğini, beraberliğini, üniter yapısını korumasını beklediğimiz bir süreçten, ikisiyle örtüşmeyecek bir politikayla bu sonucu bekleyemezsiniz.
Kısa vadede ya da uzun vadede çözüme ulaşılabileceği gibi bir kanaat görülmüyor. Türkiye, 22 Haziran’da düşürülen uçağımızın kim tarafından düşürüldüğünü bile tespit etmekte yetersiz kaldı. Amaçlara uygun araçlarınız olmadığı takdirde yaptığınız dış politik tercihlerin Türkiye’ye büyük bedelleri olduğunu görüyoruz.
Yurtta sulh, cihanda sulh hedefi önemli bir hedeftir ama beraberinde şunu unutmamak lazım ki, sadece bu hükümet değil geçmişte Demokrat Parti hükümetleri de cumhuriyet kurulduğundan itibaren pek çok hükümet bölgede farklı farklı kendi yetki alanı ve ilgi alanı dahilinde bulunan her meselede müdahil olmaya gayret göstermiştir.
Soğuk savaş dönemi iklimi içerisinden bu tür ilişkileri geliştirmekteki çok yapısal engeller bulunmakla beraber özellikle soğuk savaşın bitiminden itibaren Türkiye’nin önüne yeni bir iklim açılmıştır. Ama bu iklimi doğru argümanlar üzerine kullanmadığınızda sahip olduğunuz avantajları çok kalıcı bir şekilde dezavantaja dönüştürme riski de vardır. Bugün icra edilen politika, deyim yerinde ise bu dezavantaja dönüştürme iklimidir.''
İHA-KAYSERİ, 22.11.2013

18 Kasım 2013 Pazartesi

DERSHANELERİN KAPATILMAMASI GEREKİR!...

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal:











Güncelleme : 17 Kasım 2013 08:48
Kayseri
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmetözbakkal:
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında dershanelerin kapatılmaması gerektiğini söyledi. Özbakkal, "Bu meselenin siyasi mülahazalarla Türkiye’nin önüne büyük bir problem gibi konuluyor olmasını yadırgıyoruz" dediği açıklamasında, "Dershanelerin ortadan kaldırılmasının hiçbir kabul edilebilir tarafı yoktur. Barış sürecinde PKK’ya hizmet edecektir. Yasayla, yasakla sorunları ortadan kaldıramayız. Bu meselelerden kurtulamayız" ifadesinde bulundu."Açık yüreklilikle bir başka şey ifade etmek isteriz Dershanelerin kapatılması, siyasal tartışmaların da bir parçasıdır… Özellikle son zamanlarda iktidar partisiyle, hizmet insanlarımızın gönüllü bir şekilde oluşturdukları camianın arasında bir tartışma varmış ve bu yangından medet umuyormuş gibi birtakım siyasetçilerin tavır aldığını şahsen görüyoruz" diyen Özbakkal, "Dershanelerin kapatılacak olması aslında her kesimin tepkisini çekti. “Bu bir sonuçtur” deniliyor. “Asıl dershanelerin açılmasının sebeplerinin ortadan kaldırılması gerekiyor” yorumları geliyor. Aslında kapatıldıktan sonra ne olacak? Daha büyük problemler olabilir. İllegal dershanecilik olgusu ortaya çıkabilir. Meselenin ekonomik boyutu var. Pek çok kişi işsiz kalabilir. Atanamayan öğretmenleri biliyoruz. 350 bin öğretmenden bahsediyoruz. Dershane öğretmenlerinin MEB’e mülakatla katılabileceğine ilişkin bir başka gündem de var ek olarak" diye konuşarak, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:"Her ne tarafından bakarsak bakalım, genel bir çerçevede; ister prensip, ister esastan, ister usul, ister fonksiyonel olarak değerlendirme yaptığımızda; neye ve kime hizmet ediyor diye baktığımızda, hiçbir kabul edilebilir tarafı yok.Sayın Başbakan’ın sözlerini meşrulaştırmak vazifesiyle kendini vazifeli görmüş, hür iradelerini ve düşüncelerini yansıtmak noktasında kifayetsizlik ortaya koyan bütün insanların dışında herkes, bu meseleye tepkisini ifade ediyor.Demokrat Parti olarak bizim tavrımız; Türkiye’nin her meselesinde, milletimizin içinde olduğu her meselede, milletin hizasında durabilmektir. Bu meselede de temel bakış açımız; bu tür bir siyasal hedefleme yaparak, meseleyi geniş parantezde değerlendirdiğimizde; dershaneleri kapatma olayının esasını aşan bir şekilde, bambaşka bir şeye dönüştüğünü görüyorum. Sadece bu mesele üzerinde değil, Türkiye’nin can alıcı meselelerine kısa, orta ve uzun vadeli meselelerine baktığımızda da bambaşka endişeleri bizde uyandırdığını ifade etmemiz gerekir.Türkiye’nin her bölgesinin farklı farklı özellikleri var. Türkiye’de verilere baktığımızda ilk 20’lik gelir gurubuyla, en altta kalan gelir gurubu arasında eğitime ayrılan payda 24 kat fark olduğu bir ülkede; Türkiye’nin geçmişten günümüze, özellikle Osmanlı’nın son dönemi, Abdülhamit dönemiyle beraber eğitimaltyapısında yaptığı hizmetler Cumhuriyetin bütün mantığını ortaya koyduğu dönem olarak da ifade edebiliriz.Diğer bölgelere baktığımızda; bu eşitsizlik ortadayken, gelir adaletsizliğinin aynı zamanda eğitim adaletsizliğine döndürüldüğü bir ülkede, gelir adaletsizliğiyle beraber sadece eğitimde değil, sağlıkta, adalette gücünüzün nispetince tahsili hale getirdiğiniz noktada büyük zafiyetlerle karşı karşıya kalırız.Mesele çok nazik bir meseledir, her cephesinden iyi değerlendirilmelidir. İktidar partisinin kendi özelindeki birtakım öncelikleriyle beraber bir mücadeleyi siyasi hedef haline getirerek neredeyse 4 bine yakın kurumun oluştuğunu, 800 binin üzerinde öğrencinin buralarda hizmet aldığı, aileleriyle beraber, eğitim veren şirketlerle beraber topyekun bambaşka bir ekonomiye dönüşmüşken sosyal ve siyasal anlamdaki sonuçlarını, toplumsal anlamdaki sonuçlarını da yadsıyamayız."
İhlas Haber Ajansı

9 Kasım 2013 Cumartesi

Atatürk’ün Ebediyete İntikalinin 75. Yılı

Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü...
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, ''Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ideal ve hedeflerine Kurtuluş Savaşı ruh ve inancıyla bağlıdır ve dünya durdukça bu durum değişmeyecektir'' dedi.

Özbakkal, 10 Kasım Atatürk'ün ebediyete intikalinin 75'inci yılı nedeniyle yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamasında, ''Cumhuriyetimizin Kurucusu Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü ebediyete intikalinin 75'inci yılında saygı, şükran ve minnetle anıyoruz'' diyen Özbakkal, ''Tüm insanlığa rehber olan kurtuluş mücadelesi destanımız, aziz milletimizin, yeryüzünde var olma çabasının eşsiz timsali olarak, tarihteki şanlı yerini almıştır. Ülkemizin bulunduğu coğrafyada emsali bulunmayan yeri ve önemi nedeniyle, Türk'ü tarihten silmeye yönelik planlar asırlardır sergilenmiş ve sergilenmeye devam edilse de, bu niyet ve planların hepsi aziz milletimizin sarsılmaz inanç, birlik ve beraberlik ruhu ve engin sağduyulu yaklaşımları ile hep bozulmuş ve ilelebet bozulmaya da devam edilecektir'' ifadelerini kullandı.

Açıklamasında, dünyanın en güzel coğrafyasında, çağdaş, hür ve medeni bir toplum olarak Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı ve birliği inanç ve ülküsüyle, Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından Anadolu'da başlatılan kurtuluş savaşı destanının, her Türk vatandaşının övünç kaynağı ve en öncelikli rehberi, Atatürk İlke ve İnkılapları'nın da bu yolun hiç sönmeyecek meş'alesi olduğunu vurgulayan Özbakkal, ''Bugün; milletimizi derinden yaralayan tüm olumsuzlukları sarsılmaz azim, onur ve kararlılığıyla göğüsleyen, ebedi aydınlık geleceğine emin adımlarla ilerleyen bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Türk Milleti, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ideal ve hedeflerine Kurtuluş Savaşı ruh ve inancıyla bağlıdır ve dünya durdukça bu durum değişmeyecektir. Demokrat parti kayseri teşkilatı olarak ,Bu duygu ve düşüncelerle, 75 yıl önce ebediyete uğurladığımız Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, kahraman silah arkadaşlarını ve bu toprakları vatan yapan aziz şehitlerimizi; rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Ruhları şad olsun'' dedi. - [1193313] - İHA

3 Kasım 2013 Pazar

DEMOKRAT PARTİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL:
03.11.2013 09:12Demokrat Parti İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında, “Başörtülü vekil, ülkemiz adına bir kazanım” dedi.



- Demokrat Parti İl Başkanı İsmet Özbakkal, yaptığı açıklamasında, “Başörtülü vekil, ülkemiz adına bir kazanım” dedi.

“Bir takım itirazlara karşın, pek çok siyasi partinin, meseleye bir sağduyu içerisinde, meşru çizgiler içerisinde tavır ve davranışlarını ortaya koyduğunu görüyoruz. Bunun da topyekun ülkemiz adına bir kazanım olduğunu ifade etmek isteriz” diyen Özbakkal, “AK Partili bazı kadın milletvekillerinin TBMM Genel Kurulu'na başı kapalı olarak girmesi, başörtüsü meselesinin bir gündem maddesi olmaktan çıkıyor olmasının önemli olduğunu görüyoruz. Başörtüsü konusu çok uzun süredir siyasi alan içerisinde bir rekabet unsuru haline getirildi. Hem toplum, hem de siyasette büyük bir problem olarak bugünlere kadar taşındı” dedi.

Özbakkal, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:

“Türkiye'de gerçek gündemi konuşmak adına diğer bütün meseleleri örten, sübjektif bir değer olarak bu ülkenin, bu meseleyi çözüyor olmasının önemli bir adım olduğu. açıdan ümit ediyoruz ki, Türkiye'nin geride bıraktığı, makulü kaybetme noktasında restleşmeye geldiğimiz, siyasetin uçlara kaydığı, her meseleyi siyahla beyaz arasında tartıştığı bir iklim içerisinden çıkar, insanlarımızın, gençlerimizin, kadınlarımızın, esnafımızın gerçek meselelerini konuşur hale geliriz.

Başörtüsü konusunun geçmişte çok fazla gerilim unsuru olduğunun altını çizeriz. Birtakım itirazlara karşın, pek çok siyasi partinin, meseleye bir sağduyu içerisinde, meşru çizgiler içerisinde tavır ve davranışlarını ortaya koyduğunu görüyoruz. Bunun da topyekun ülkemiz adına bir kazanım olduğunu ifade etmek isteriz. Demokrat parti her zaman toplumsal barışı sağlamıştır, milletimizin istekleri doğrultusunda siyaset yapmalıyız.”

İHA

30 Ekim 2013 Çarşamba

29 EKİM "CUMHURİYET BAYRAMI" MESAJI

DEMOKRAT PARTİ KAYSERİ İL BAŞKANI İSMET ÖZBAKKAL'IN 29 EKİM "CUMHURİYET BAYRAMI" MESAJI
Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, Cumhuriyetin kuruluşunun 90'ıncı yılı nedeniyle bir mesaj yayımladı. Özbakkal mesajında, ''Demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyetimizin 90'ıncı yılını kutluyoruz, tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyor.
- Demokrat Parti Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, Cumhuriyetin kuruluşunun 90'ıncı yılı nedeniyle bir mesaj yayımladı. Özbakkal mesajında, ''Demokrasiyle taçlandırılmış cumhuriyetimizin 90'ıncı yılını kutluyoruz, tüm şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz'' dedi.
Özbakkal mesajında, ''Bugün buradan Türkiye’ye milletiyle didişen bir rejimin adı asla cumhuriyet olmaz diyerek demokrasiyle taçlandırmış bir büyük hareketin sahipleri olarak sesleniyoruz. Türkiye’yi kalkındıran, kıt kanaat imkanlara sahip olduğu dönemlerden geçirerek pek çok sıçrama hamlelerini yapan bir büyük hareket olarak sesleniyoruz. Türkiye’de dışlanmış, ötekileşmiş ne kadar insanımız varsa demokrasi eliyle sistemin merkezine taşımış bir büyük hareket olarak sesleniyoruz. Sözümüz orada bitmiş midir? Asla bitmemiştir'' ifadelerini kullandı.
Mesajında, ''Türkiye’de meselemiz sadece bu çarpık, işlemeyen düzeni değiştirmek değildir, sadece yanlışları işaret etmek değildir. Sorumlu bir anlayışla milletin önünde örtülmek istenen her meseleyi bulduğumuz her zeminde konuşmak durumundayız'' diyen Özbakkal, şunları kaydetti:
''Milletimizin öncelikli meselelerinde aydınlatıcı bir vazifeyi hep beraber görmek durumundayız. Milli müştereklik meselesi yapmamız gereken meseleler de dahil olmak üzere bugün Türkiye, üzülerek ifade ediyorum, iktidarın özellikle eline geçirdiği medya gücüyle beraber Türkiye’yi ve bu son hali adeta tarihin sonu anlayışı içerisinde Türkiye’ye bir dayatma olarak ortaya koyduklarında, kendi özellerinde, kendi tasavvur ettikleri bir dünyayı, Türkiye’yi bunun içerisinde yerleştirme gayretlerini görüyoruz.
Maalesef bir ümitsizlik halinde gençlerimiz de dahil olmak üzere geleceğine dair bir karamsarlığın içine düşüldüğünü görüyoruz. Bugün Türkiye’yi yöneten bu iktidardan başka kendi insanını çalışmamaya teşvik eden bir başka anlayışın iktidar olduğu bir başka yer yoktur. Dünya ölçeğinde baktığımızda istihdamdan, işsizlikten, Türkiye’nin katma değer üretme kapasitesinden başlayarak, ifade ettiğimiz çerçeve içerisinde dünyayla rekabet eden bir ülke haline getirerek, bu rekabette sadece üreten bir ekonomi değil, aynı zamanda değişen dünya koşulları içerisinde kendi insanına daha fazla refahı transfer eden bir ülke haline gelmek durumundayız
Demokrat Parti olarak, dün olduğu gibi bugün de bu toprakları esas alarak, bu tarihe, bu topraklara kulak vererek kendi merkezimizde kendi önceliklerimizi yine bizler belirlemek durumundayız. Türkiye sahip olduğu imkan ve potansiyeli açığa çıkardığı takdirde başkalarına muhtaç bir ülke değildir. Türkiye’de insanımızı birbirine rakip yapmadan insanımızın arasına örülen duvarları yıkacağız diye gelenlerin, o duvarları yeni yeni gruplar, merkezler noktasında yeniden ördüğünü görüyoruz.
Yamalı bir anayasayı yamalı bir bohça gibi Türkiye’ye dayatanlara buradan sesleniyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı yamalı bir bohça değildir, yamalı bir anayasa değildir.
Bizim meselemiz Türkiye’de her vatandaşımıza eşit fırsatları sunacak bir modeli icra edebilmektir. Bugün icra edilen siyasetle Türkiye’nin daha fazla yol alabilme imkanı yoktur.
Bugün devleti kendine rakip gören anlayışların, devletin etkinliğini ne derece daraltırsak kendi faaliyet alanlarımızı o derece genişletiriz diyenlerin Türkiye’ye birtakım dış telkinlerle beraber yaptıkları tekliflerle Türkiye’nin kendi içerisinde bir çaresizliğin içine sürüklendiğini görüyoruz.
O bölgede egemenliğimizi neredeyse ikiye böler noktaya gelmişiz. Birilerinin telkinleriyle demokratikleşiyoruz diyerek milli kimliği örseleyecek hiçbir adıma asla taraftar olabilme imkanımız yoktur. Milletimizin geçmişte bıraktığı, çözdüğü meseleleri bugün bir buhran hali içerisinde, bir çözümsüzlük hali içerisinde dayatanlara karşı çözümü, dün olduğu gibi bugün de icra etmek durumundayız.''
29.Ekim.2013, KAYSERİ-İHA

19 Ekim 2013 Cumartesi

GENEL MERKEZ'DE BAYRAMLAŞMA!...



Geleneksel Siyasi Partiler Bayramlaşması Genel Merkez’de gerçekleşti
16 Ekim 2013 Çarşamba
Şahan: “Parlamento dışındaki partilerin ve sivil toplum örgütlerinin de katılacağı bir anayasa şarttır”
Nuhut: “Partiler aldıkları oy oranında hazineden pay almalı”
(DP Basın Merkezi – 16 Ekim 2013) Geleneksel Siyasi Partiler Bayramlaşması Genel Merkez’de gerçekleşti. Sırasıyla İşçi Partisi (İP), Saadet Partisi (SP), Demokratik Sol Parti (DSP), Ak Parti (AKP), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) temsilcilerini Genel Merkez’de kabul eden Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Şahan “Parlamento dışındaki partilerin ve sivil toplum örgütlerinin de katılacağı bir anayasa şarttır” dedi. 
Eğitim, Sağlık ve Çevre İşleri Başkanı Nevzat Şahan İle Yardımcısı Nükhet Balkan’ın yanı sıra Ankara İl Başkanı Bahadır Ulusoy ve il yönetim kurulu üyelerinin de karşılamada bulunduğu bayramlaşmada demokratikleşme paketi, yerel seçim çalışmaları başta olmak üzere çeşitli konular gündeme geldi. 
Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Şahan, bayramlaşma sohbetlerinde şunları dile getirdi:
“CHP’nin düştüğü durum da hiç de iç acısı değil”
“CHP’nin düştüğü durum da hiç de iç acısı değil; sadece İstanbul adaylığı konusunda yaptıkları manevralara baktığımızda üzülüyorum açıkçası. Partilerin bir duruşu, bir ilkesi olmalı. 
Uygulanan yaralı, aksak demokrasi modeliyle toplumu bizim bilinçlendirmemiz, yön vermemiz, siyaseti anlatabilmemiz çok zor. Resmi rakamlara göre ülkemizde yüzde 25 oranında sosyal yardımlaşma fonlarından geçinen, nemalanan insan var. İnsanlar bu şekilde basit ekonomik karlarla yönlendirilebiliyorsa o ülkede ne demokrasinin, ne kuralın ne de kurumsallaşmanın hükmü vardır. 
“Doğu Türkistan’da milyonlarca Türk ve Müslüman zulümle karşı karşıya”
Özellikle kendi camiamızda, İslam camiasında huzur olmasını temenni diyoruz. Bir taraftan dış mihraklar, diğer taraftan kendi içimizdeki uzlaşmalıklar İslam coğrafyasını problemli bir coğrafya haline getirmiştir. Türkiye’nin bölge meselelerine çözüm sağlaması için tahrikten uzak ve dindaşlarımızın yanında yer alması gerekiyor. Başbakanımızın dün açıklamasını gördüm; İslam ülkesini saydı, güldüm. Doğu Türkistan’da bugün milyonlarca Türk ve Müslüman insanımız zulümle, zulmün de ötesinde bir jenosit planıyla karşı karşıya ama Sayın Başbakan açıklamasında hiç o konulara girmedi. 
“Anayasa çalışmaları şeffaf olarak yapılmalı”
Anayasa çalışmaları, torba yasalar, paket uygulamaları konusu gibi çeşitli konularda yapılan çalışmaların şeffaf, halkın huzurunda yapılmasının daha demokratik olduğunu düşünüyoruz. Halkın da katılacağı ve onaylayacağı bir anayasa değişikliği yapılması, parlamento dışındaki partilerin ve sivil toplum örgütlerinin de katılım sağlayacağı bir anayasanın yapılması şarttır. 
Bu ülke hepimizin. Ülkeyi gelecekten miras almışız gibi davranmak durumundayız. Kaliteyi de yükseltmek konusunda parlamentoya büyük görev düşüyor. 
Demokrat Parti demokratik yolla başa gelen ilk siyasi parti ama Demokrat Parti’nin başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Tüm darbeler Demokrat Parti’ye yapılmış, Genel Başkanımızı, Başbakanımızı darağacında kaybetmişiz maalesef. Bu çatıyı tekrar ayağa kaldırmak gerekiyor. Demokrat Parti Türkiye’nin en köklü partisi. İçinde bulunduğumuz durum, ülkenin içinde bulunduğu duruma paralel olarak arzu ettiğimiz şekilde değil ne yazık ki. Projelerle, insanlarımızın bilinç durumunu yükseltmek ve kitlelere daha fazla ulaşabilerek yollarıyla bu durumu arzu ettiğimiz seviyeye getirmek istiyoruz. Siyasetteki seviyeyi ise asla kaybetmemek lazım. Siyasette üslup çok önemli. Ülkede huzuru sağlamaya çalışıyoruz derken parlamentoda bunu sağlayamıyorsak orada ciddi bir arıza var demektir.”
Geleneksel siyasi partiler arası bayramlaşmalar kapsamında diğer partilere ziyarete ise Genel Başkan Yardımcısı Basın-Propaganda Başkanı Kenan Nuhut, Kadın Kolları Genel Başkanı Zehra Çal ile Gençlik Kolları Genel Başkanı Buğrahan Günalp katıldı. 
“Partiler aldıkları oy oranında hazineden pay almalı”
Genel Başkan Yardımcısı Kenan Nuhut, Ak Parti’nin Menderes’in mirasını sahiplenme çabalarına cevaben Demokrat Parti’nin 81 il ve bütün ilçe teşkilatlarıyla beraber Menderes’in 1946 yılında kurduğu Demokrat Parti vizyonuna, misyonuna sahip çıktığını, onu devam ettirdiğini vurguladı. 
Demokratikleşme paketindeki siyasi partilere hazine yardımıyla ilgili maddeye de değinilen sohbette Nuhut, “Partilere aldıkları oy oranında hazineden pay vermek daha faydalıdır” dedi.

10 Eylül 2013 Salı

HATAY İL KONGRESİ YAPILDI

Genel Başkan Gültekin Uysal, savaş hazırlığında olan Suriye sınırındaki incelemelerine devam ediyor..
9 Eylül 2013 Pazartesi
“Bölgedeki konjonktürden terör örgütü yararlanıyor..”
Bir süre önce 58 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı sınırındaki sıfır noktasındaki bir düğünde nikah şahitliği yapan DP Lideri Uysal, Hatay kongresinde yaptığı konuşmada ise hükümetin Suriye politikasını eleştirdi..
(DP Basın Merkezi- 09 Eylül 2013) Genel Başkan Gültekin Uysal, savaş hazırlığında olan Suriye sınırındaki gezisine devam ediyor..
Sıfır noktasındaki bir düğünde nikah tanıklığı yapan DP Lideri Uysal, Hatay kongresinde yaptığı konuşmada ise hükümetin Suriye politikasını eleştirdi..
Hatayın Pavas ve Samandağ ilçelerinden sonra bir süre önce meydana gelen bir patlamada 58 kişinin hayatını kaybettiği Reyhanlı ilçesine geldi..
Geceyi Reyhanlı’da geçiren Genel Başkan Uysal, burada Nurbanu Karakul ile Mehmet Fatih Turan’ın nikah şahitliğini yaptı..
Genel Başkan Gültekin Uysal, Hatay İl Kongresinde yaptığı konuşmada ise Türkiye’nin bugüne kadar komşularındaki iç çatışmaların tarafı olmadığına dikkati çekti ve “iktidar bu durumdan nasıl çıkılacağı sorusuna cevap arıyor. Bunun bir sürdürülebilir bir tarafı yok. Bölgedeki konjonktürden terör örgütü yararlanıyor.” dedi
Uysal, Milletin ve devletin geleceği için hep beraber "ete, kemiğe bürünmek" durumunda olduklarını belirtti.
Tarihin kılavuzluğunda bugünü idrak edip zamanın temposunu kavrayarak geleceği kuşatacak bir siyaseti, milletin tercihi haline getirmek istediklerini ifade eden DP Lideri Uysal, bütün yönleri ile milleti gösteren bir siyasetin sesi soluğu olmaya gayret gösterdiklerini kaydetti.
Dünyanın gelişmiş ülkelerinin aynı zamanda tarımda da gelişmiş olduğunu vurgulayan Uysal, "Türkiye yıllık 30 milyonun üzerinde turist ağırlayan bir ülke. Türkiye, gıda güvenliği ve tarımdan başlayarak yeniden gelecek tasavvuru içerisinde stratejik alan belirlemelidir"
Kongrenin divan başkanlığını eski bakanlardan Yaşar Topçu yaptı.. Kongreye esi milletvekilleri ile genel başkan yardımcıları A. Baki Mert ve Aydın Sezer ile Kayseri İl Başkanı İsmet Özbakkal, Kahramanmaraş ve Mardin il başkanlarıyla demokratlar katıldı. 

5 Eylül 2013 Perşembe

6 (7) Eylül 1955 olayları ve DEMOKRAT PARTİ

TIK'LA / LİNK >>  6 ( -7 ) EYLÜL 1955

6 EYLÜL 1955 OLAYLARI KONUSUNDA
KENDİ KALEMİZE ATTIĞIMIZ GOLLER
Mehmet Arif Demirer
Türk medyası, 27 Mayıs Darbesi’nden sonra, 6 Eylül 1955 günü 6 saat süren olayları 48 saat sürmüş gibi, ‘6/7 Eylül Olayları’ olarak tanımlamıştır. Çarpıcı bir örnek, Prof. Dr. Mümtazer Türköne’den. Koskoca bilim adamı bakınız neler yazmış, F Gülen’in ZAMAN Gazetesinde: “Tam 54 yıl önce, 6-7 Eylül 1955'te İstanbul iki gün devam eden bir yağmalamaya sahne oldu. İki gün boyunca Rum azınlık başta olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin dükkânları, evleri, okulları ve mabetleri tahrip edildi ve yağmalandı. Savaş gibi bir yıkım yaşandı.” (ZAMAN, 25.1.2009)
“29 Ağustos ve 8 Eylül 1955 tarihleri arasında Londra’da Türkiye, Yunanistan ve İngiltere heyetlerinin arasında toplanan Kıbrıs Konferansı’nda heyet başkanımız Fatin Rüştü Zorlu’nun açıkladığı Türkiye’nin yeni Kıbrıs Tezi çok başarılı olmuş, Yunan heyeti panik içinde 2 Eylül Cuma akşamı talimat almak için Atina’ya dönmüştü. 
Türk tezi, Lozan Barış Antlaşması’na dayandırılmıştı. Türkiye, Kıbrıs adası üzerindeki egemenliğini Lozan’da İngiltere’ye bırakmıştı. Belgenin altında iki imza vardı, Türkiye ve İngiltere. Dolayısı ile Yunanistan Kıbrıs konusunda TARAF değildi. Eğer İngiltere Kıbrıs adası üzerindeki egemenliğinden kısmen veya tamamen vazgeçecek ise ada eski sahibine dönmeliydi. Bu, Yunan dış politikası için hezimet demekti. Konferans bu tezi kabul ederek sonuçlanır ve sonuç bildirisinde Kıbrıs konusunda Yunanistan’ın taraf olmadığı belirtilirse, Yunanistan’ın ve Kıbrıs’taki Rumların 1931 yılında beri uğraş verdikleri ENOSİS (adanın Yunanistan’a ilhakı) hedefi Kıbrıslı Türklerin deyimi ile sıfırla çarpılmış olacaktı.  
O hafta sonu Yunan Derin Devleti fazla mesai yapmıştı. 5/6 Eylül gecesi Selanik’te ATATÜRK Müzesi’nde bir bomba patlamış binanın birkaç camı kırılmıştı.
Konferans’ta 6 Eylül sabahı Zorlu, Yunan Dışişleri Bakanı’na karşı ATATÜRK Müzesi binasını yeterince koruyamadıkları için çok sert bir konuşma yapmış, Yunan Bakan da özür dilemiş ve “Bunu yapan gerçek bir Yunanlı olamaz. Araştırmalarımız sürüyor. Er geç kimin yaptığını bulacağız” şeklinde cevap vermişti.
Bu gelişmeleri o tarihteki gazetelerden hiç araştırmayan 27 Mayıs sonrası Türk basını, hiç utanmadan ve sıkılmadan; Yassıada’daki düzmece davayı esas alarak, olayları Londra konferansında zor durumda olduğunu iddia ettikleri Zorlu’nun talebi ile Menderes ve 27  Mayıs’tan hemen sonra intihar eden olaylarda İçişleri Bakanı olan Namık Gedik’in tertiplediğini yaza gelmiştir, tam elli yıldır.
İki örnek:
Ayşe Hür – Taraf 7 Eylül 2008
Hasan Pulur – Milliyet 11 Eylül 2008
5 Eylül’de, Hikmet Bil’le bir akşam yemeği yiyen Menderes, Zorlu’nun Londra’dan gönder-diği telgraftan söz edecekti.
Telgrafta Zorlu, görüşmelerde zor durumda kaldığını, müzakere koşullarının zor olduğunu, orada artık ‘dizginlenemeyen’ bir Türk kamu oyundan söz etmeyi arzuladığını yazıyordu….
Artık iş barut fıçısını patlatacak kıvılcımı çakmaya gelmişti…
İstanbul Ekspres adlı 20-30 bin tirajlı bulvar gazetesi, haberi iki ayrı baskıyla duyurdu.
İÇİNDE yaşadığımız halde, bu olayı öylesine unutmuşuz ki, cumhuriyet tarihinin en rezil sayfalarından biri.
Siyasi iktidar Kıbrıs görüşmelerine baskı yapmak için bir gece (6-7 Eylül 1955) İstanbul’u yağmalatır, yakıp yıktırır, İngilizlere ve Yunanlılara “Türk halkının Kıbrıs konusunda ne kadar hassas olduğunu gösterecektir.”
Gösterdik, rezil olduk.
Hedef önce azınlıklar, başta Rumlar, sonunda da toptan yağma...
6/7 Eylül gecesi, sabaha kadar, T.C. Londra Büyükelçiliğinde toplantı halinde olan Türkiye heyeti, 7 Eylül sabahı konferansta olaylar nedeniyle Yunan Dışişleri Bakanı’ndan benzer bir çıkış bekliyordu: “Nasıl olur da İstanbul’da soydaşlarımızın evlerine, işyerlerine yapılan saldırıları durdurmadınız…” gibi. Türk heyeti başkanı Zorlu’nun, bir gün önce Yunan Dışişleri Bakanı gibi, özür dilemesi ve “Bu olayları tertipleyenler gerçek Türk olamazlar. Araştırmaya başladık…” şeklinde konuşması kararlaştırılmıştı.
7 Eylül sabah Konferans’ta Yunan Dışişleri Bakanı hiçbir şey söylemedi. Bir serzenişte bulunmadı. Olayları hiç duymamış gibi davrandı.
Bu son derece önemli ayrıntıyı Emekli Büyükelçi rahmetli Mahmut Dikerdem Ortadoğu’da Devrim Yılları başlıklı kitabında yazdı. Araştırmacı yazarlarımız nedense bu olayı, Yunan Dışişleri Bakanı’nın 7 Eylül sabahı neden suskun kaldığını hiç araştırmadılar ve hiç önemsemediler?            
İstanbul’da olaylar saat 18:00’de başladı. İstanbul Ekspres gazetesi ikinci baskı yaparak Selanik’teki bomba olayını abartılı bir şekilde vermişti:
            Olayların birinci aşaması, saat 18:00 - 20:00
Üniversite gençliğinin saat 18:00 - 20:00 arasında Selanik’teki olayı protesto etmek için İstiklal Caddesinde (Taksim’e kadar) yürüyüşü  
Olayların ikinci aşaması, saat 20:00 -22:00:
Cibali sigara fabrikası işçileri ile işsiz gençlerin İstiklal Caddesi ağırlıklı olmak üzere ev ve İşyerlerini tahrip etmeleri
Olayların üçüncü aşaması, saat 22:00 -24:00:
Şehir varoşlarından gelenlerin tahrip edilen işyerlerini yağmalaması
Olayların sonu: Saat 20:00’de  beklenen askerin (19 tabur) gecikmeli olarak 24:00’de gelmesi, hükümetin sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan etmesi ile olaylar sona ermiştir.
Olaylar başlamak üzere iken trenle Haydarpaşa’dan Ankara’ya gitmek üzere ayrılan Cumhurbaşkanı Bayar ve Başbakan Menderes olayları Sapanca’da duymuşlar, derhal geri dönerek saat 24:00’de İstanbul Valilik binasına ulaşmışlardır. Gezi Olaylarının hemen ardından Fas’a giden günümüz Başbakanından çok farklı olarak.
Olaylardan iki yıl sonra, 1957 seçimlerinde özellikle Rumların oyları DP’ye yönelmiş ve Adana ve Ankara’yı dahi kaybeden DP, İstanbul’da azınlık oyları ile seçim kazanmıştır.
            Olaylarda zarar görenlere önemli miktarda tazminat ödenmiştir.
Olaylar nedeniyle İstanbul Rum veya Ermenileri İstanbul’u terk etmemişlerdir. Bunun kanıtı 1959 yılında Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in Türkiye ziyaretinde oluşturulan İkili Komisyondur. İki ülkenin seçkin diplomatları Zeki Kuneralp ve Dimitri Bitsios başbakanlarının talimatı ile İstanbullu Rumların ve Batı Trakya’daki Türklerin sorunlarını incelemek üzere çalışmalar yapmış ve hükümetlerine bir rapor sunmuşlardır. Bu rapor yayımlanmıştır.
Yunan Dışişleri Bakanı Averoff, anılarında (Cyprus –Lost  Opportunities, Kıbrıs - Yitirilen Fırsatlar) bu komisyondan bahsederken İstanbul’da 65 bin Rum olduğunu  yazmıştır. Buna yaklaşık 15 - 17 bin Elen (Yunanistan uyruklu İstanbullu) eklenince 1955 yılındaki İstanbul’daki Rum artı Elen nüfusu çıkar: 90 bin.
İstanbul’dan göç, 1964 yılında Kıbrıs’ta Rumların Türklere karşı giriştikleri soykırıma karşı bir şey yapamayan İnönü Hükümeti’nin 16 Mart tarihinde aldığı bir kararla İstanbullu Elenleri yurtdışına göndermesi sonucu başlamıştır. Elenler 1930 yılında ATATÜRK –Venizelos mutabakatı ile İstanbul’da yaşamalarına, taşınmaz mal almalarına ve işyeri kurmalarına izin verilen Yunanistan uyruklu İstanbullulardı.
27 Mayıs Darbesi’nden hemen sonra, DP’nin dört kurucusundan biri, yıllarca Dışişleri Bakanlığı yapmış, olaylarda Başbakan Yardımcısı olan Fuat Köprülü, kişisel Menderes-Zorlu kinine yenik düşerek, oğlunu da ateşe atmak pahasına aşağıdaki ihbarı yapmıştır. O tarihte kadar ne Rumların, ne Yunanistan’ın böyle bir iddiası vardı.
               Fuat Köprülü’nün oğlu Dr. Orhan Köprülü, olaylarda DEMOKRAT PARTİ İstanbul İl Başkanı idi!
Bu ihbar üzerine Yassıada’da bir hukuk skandalı olan 6/7 Eylül Olayları Davası sahnelenmiş ve T.C.Yargısı kendi kalesine bir penaltı gölü atarak T.C. Dışişleri Bakanı ile T.C. Başbakanının olayları tertiplediği yönünde karar vermiştir, 5 Ocak 1961.
Bir gün sonra Dr Orhan Köprülü, darbecilerin başına getirilen Cemal Gürsel’in Devlet Başkanı kontenjanından Kurucu Meclis üyeliğine atanmıştır. Yassıada yargılamalarındaki hukuksuzluğun en belirgin kanıtı bu karar ile bu atamadır.     
Günümüzde Türkiye düşmanları Yassıada’daki kararı “İşte kendileri bile olayları Türk hükümetinin en yetkililerinin tertiplediğini mahkeme kararı ile tescil ettiler” diyerek aleyhimize kullanmaktadır.
Olayları, her üç aşamada, yapanlar Türklerdir. Olayları tertipleyenler ise Londra’daki Kıbrıs Konferansı’nın sonuç bildirisi yayımlamadan dağılmasını isteyen Yunan Derin Devletidir.
Selanik’teki bomba ile İstanbul Ekspres’in yazı işleri müdürü Gökşin Sipahioğlu’nun ikinci baskı yapmak yönündeki ısrarı ve bomba olayını gerçek boyutunun dışına çıkararak çok abartması bu tertibin birer halkalarıdır.
Olaylar ATATÜRK’e karşı yapılan saygısızlığa tepki olarak patlak vermiş ve polisin yetersizliği ve askerin gecikmesi nedeni ile 4 saat süre ile kontrol edilememiştir. Polis bütün gücü ile başta Patrikhane ve Yunanistan Başkonsolosluğu olmak üzere tüm konsoloslukları korumuştur. Bunların bir camı bile kırılmamıştır. Trafik sıkışmış ve kilitlenmiştir.
Zorlu Londra’da 7 Eylül akşamı otelde bekleyen Yunan gazetecilere şöyle konuşmuştur:      
“Yunanistan’da sefaretimiz, konsolosluklarımız polis muhafazası altında, “Memleketimizde Örfi İdare ilanına mecbur olduk,
“Kıbrıs’ta çıkarılan gürültüleri (EOKA’nın faaliyetleri) bastırmak üzere İngiltere oraya asker yolluyor
“Müşterek tehlikeler karşısında ittifak etmiş olan üç müttefik arasındaki münasebetin tabii manzarası bu mu olmalı? Bütün bu işlerde fiili ve suçlu rol sizden geliyor. Bir müttefikten (İngiltere) toprak almağa kalkıştınız. Diğer müttefiğin (Türkiye) emniyetini tehdit ettiniz. Sabrını tükettiniz. Aramızda bu kadar zahmetle kurulan dostluğu yıktınız.
“Bütün ikazlarımıza rağmen Kıbrıs’ta ve her tarafta tahriklerinize devam ettiniz. Kıbrıs’ta çıkardığınız tedhiş (terör) hareketlerinde rol alanları radyolarınız, ‘Bir düzine vatansever’ diye övdü. Biz dostluğu korumak endişesiyle her türlü nümayişi önlemeye uğraşırken Yunanistan iki müttefiğin aleyhine hareketleri teşvik etti, heyecanları bile tutuşturdu.”
Zorlu’nun bu söyledikleri 9 Eylül 1955 tarihli VATAN Gazetesi’nde yayımlanmıştır.
Bu olaylara Türkiye’nin hiç ama hiç ihtiyacı yoktu. Yunanistan ise Londra’da açıklanan yeni Türkiye Kıbrıs Tezi nedeniyle uluslararası kamuoyunun Kıbrıs konusunda TARAF  olmadığının kabulünü mutlaka önlemek istiyordu. Bunun yolu da Konferans’ın sonuç bildirisi yayımlamadan dağılması idi.
8 Eylül günü Konferans olaylar nedeniyle herhangi bir bildiri yayımlayamadan dağıldı!
Yunan Dışişleri Bakanı’nın 7 Eylül sabahı olayları hiç duymamış gibi davranması konusunu da Mahmut Dikerdem ve benim dışımda hiçbir araştırmacı yarımız önemsemedi, nedense?      
SONSÖZ: Olaylar hakkında ortada bu kadar gerçek var iken bunları göz ardı ederek faturayı Zorlu ve Menderes’e kesmek VİCDANSIZLIKTIR…
(Mehmet Arif Demirer, 6 Eylül 2013 - Bodrum)