Mehmet Arif Demirer:
Darbeyi CIA haber vermişti
Şubat 1960’ta Kayseri’de yaşanan olayın bugünlerde de
tekrarlanmak istendiğini belirten eski ulaştırma bakanlarından Arif Demirer’in
oğlu Mehmet A. Demirer, “Türk istihbaratı, 27 Mayıs darbesinin olacağına
inanmıyordu.” diyor.
13 Ocak 2011 Perşembe 11:14 (Kaynak: Aksiyon)
‘1960 Mart ayına kadar Türkiye’nin gündemi kalkınma ve
seçimdi. Ülkenin her tarafı şantiye. Keban’da temel atılmış, Boğaziçi
Köprüsü’nün temeli atılıyor, darbe ihtimali hiç yok. Seçim ortamı var, bu
ortamı yavaş yavaş ihtilal ortamına dönüştürdüler.’
Bu sözler dönemin Ulaştırma Bakanı Arif Demirer’in (1955-57)
oğlu Mehmet Arif Demirer’e ait. Kütüphanesinde 2 binin üzerinde kitabı var. 71
yaşında ama hayatının neredeyse tamamını DP dönemini araştırmaya adamış. 60
öncesi ve sonrasında çıkan neredeyse bütün yayınları arşivlemiş. İdamla
yargılanan babasının ve Menderes’in fotoğrafları Ankara Çankaya’daki evinin
duvarlarını süslüyor. Tozlu raflardan aldığı pek çok belge kitap olarak
yayımlanmış, 36 kitabının çoğu DP dönemiyle ilgili.
Demokrat Parti iktidarını deviren 27 Mayıs cuntacılarının
ülkeyi darbe ortamına adım adım sürüklemesi gibi, son dönemlerde de benzer
manzaralar karşımıza çıktı. Cumhuriyet mitingleri, sokak hareketleri ve terörün
tırmanması, 27 Mayıs gibi siyasi dizaynın parçalarıydı. 17 Şubat 1960 tarihinde
Kayseri Yeşilhisar’da CHP ilçe başkanı “İsmet Paşa’nın dediği günler geldi,
sizin hesabınızı göreceğiz!” diyerek Demokrat Parti ilçe başkanını silahla
vuruyor. Zanlı, ilçeden Kayseri’ye yargılanmak üzere götürülürken, CHP’lilerin
provokasyonu ile şehir karışıp polis ile halk karşı karşıya geliyor. Bu noktada
medya devreye giriyor. CHP’ye yakınlığıyla bilinen Ulus gazetesi, “Polis halka
ateş açtı” manşetiyle çıkıyor. Hâlbuki tam tersi yaşanıyor. Bu olayları takiben
İsmet İnönü ilçeye gelmeye karar veriyor, ancak tren ilçeye yakın bir yerde
durduruluyor. İnönü’nün başlattığı bu provokatif gezi, 28 Nisan’da öğrenci
hareketleri olarak DP iktidarının karşısına çıkıyor. Bir ay içinde darbeye
zemin oluşturuluyor. “Yeşilhisar olaylarından 70 gün sonra öğrenci olayları,
100 gün sonra 27 Mayıs darbesi oldu.” diyor Demirer. 7 Ocak, DP’nin 65. kuruluş
yıldönümüydü. 14 Mayıs 1950’de “Yeter söz milletin” sloganıyla iktidara gelen
DP, 10 yılda ülkede büyük bir dönüşümü gerçekleştirdi. Mehmet Arif Demirer,
Aksiyon'a darbe ortamının nasıl oluşturulduğunu anlattı.
-Menderes, 27 Mayıs öncesi
seçimi ilan etti mi?
25 Mayıs günü 27 kişi takrir (önerge) veriyor Menderes’e.
Diyorlar ki; ‘Şu tahkik komisyonu işini bitir, seçimi ilan et, yeni bir hükümet
kur. Gene başına geç ama yıpranmamış isimler olsun.’ Bu takrir grupta gergin
bir ortam oluşturuyor. Menderes küsüyor, uçağa binip Eskişehir’e gidiyor.
Oradaki mitingde ‘Tahkikat Komisyonu işini bitirdi, seçime gidiyoruz’
açıklamasında bulunuyor.
-Seçime giden hükümet mi
düşürülüyor?
Seçim ilan eden başbakanı seçim yapmaz diye iki gün sonra
alaşağı ediyorlar. Bunu Kasım 1961’de Yeni Delhi’de saatlerce Türkeş’le de
tartıştım. “Bu adamlar seçime gidiyorlardı, darbe yaptınız.” dedim. Bana,
“Babanızın da içinde bulunduğu erken seçim girişiminden haberimiz oldu, darbe
tarihini öne aldık.” dedi.
-Neden süreci okuyamıyor DP?
Çünkü bir darbe beklentisi yok. İki gün kala bile buna
inanmıyor Menderes. “Benim askerim bunu bana yapmaz.” diyor.
-Gerçekten darbe ortamı yok
mu?
27 Mayıs’a kadar yalnız erken seçim konuşuluyor. Bütün
gazeteler, iktidar ve muhalefet, seçimi konuşuyor. Ben muhalif ve yandaş
gazetelere bakıyorum. 8-9 bin gazete var koleksiyonumda; gündem kalkınma ve
seçim.
-Nasıl değişiyor hava birden?
17 Şubat günü Yeşilhisar’da karizması olan bir CHP ilçe
başkanı var. CHP’lilerin sevdiği bir adam. Adı Mustafa Ünal. Akşam şehir
kulübünde otururken DP ilçe başkanına laf atıyor. Sonra ‘erkeksen kaçma’ diyor,
evine gidip tabancasını alıyor. Ve herkesin önünde kurşun sıkıyor.
-Neden?
Bir söz söylüyor. Biz bunu hep iddia ettik ama karşı taraf
yalan, dedi. O söz şu: “İşte İsmet Paşa’nın dediği gün bugündür. O gün geldi.”
Kayseri’de ilçe başkanının oğlu bana yazılı ve sözlü olarak, babam bu sözleri
söyledi diye olayı teyit etti. CHP ilçe başkanını tutukluyorlar. Bu olaydan 24
Mart’a kadar bir ay boyunca bir şey yok. Ağır cezada yargılanmak üzere
Kayseri’ye sevk edilince ilçede kıyamet kopuyor. Birtakım olaylar oluyor,
CHP’liler polisi öldürmeye kalkıyor.
-Olay tertip mi?
Belde özenle seçilmiş, Ankara ve Kayseri’ye yakın. Mustafa
Ünal sevilen bir adam. Adam yargılanacak, Kayseri’ye gidecek, olaylar çıkacak,
polisin üzerine gidecekler. İlçede gözaltında kaldığı sürece yeterince
büyümemiş, Kayseri’ye havale edince bunu bahane ediyorlar ve ilçe birbirine
giriyor. İlçede Halk Partisi’nin 10 bin, DP’nin 3 bin seçmeni var.
Kayseri’de DP kazanmış. Polisin üzerine çullanmışlar, bıçkı ile gözünü
çıkarmaya çalışmışlar. Adam can havli ile havaya ateş açmış.
-Ulus gazetesi nasıl veriyor
haberi?
25 Mart günü Ulus gazetesi “Polis halka ateş açtı”
manşetiyle çıkıyor ama 180 derece çarpıtarak. Tam tersi. O günkü iletişim
imkânları ile 170 kilometre uzakta meydana gelen olayları ertesi gün Ulus
gazetesinin manşetten vermesi mümkün mü? Mümkün değil. Bu başlatıyor olayları.
-Basın planın neresindeydi?
25 Mart 1960 tarihli Ulus gazetesinin manşeti darbeye doğru
ikinci adımdır. Birinci adım ise 17 Şubat günü sıkılan üç kurşun ile “İsmet
Paşa’nın dediği günler geldi” beyanıdır.
-İnönü yangına körükle mi
gidiyor?
İnönü, Kayseri’ye gitme kararı alınca vali telgraf çekiyor.
‘Paşam gelmeyin, ilçede hava çok gersin, size bir şey olursa biz ne yaparız?’
diyor. Dinlemiyor. Himmetdede’de treni durduruyorlar, Kayseri milletvekilleri
valinin yanında telefonla Menderes’i arayıp konuşuyorlar. DP’li Hakkı Gurmel,
“Başbakanım hiçbir şey olmayacak.” diyor. Menderes de tamam diyor. Tren
gidiyor.
-İnönü’nün amacı ne?
Aşırı tahrik var. Siyasi faaliyetler iptal edilmiş, buna ve
bütün uyarılara rağmen Kayseri’ye gitme kararı alıyor. Kışkırtmaya devam
ediyor. Yeşilhisar’a gideceğim diye tutturuyor. Olayı daha da büyütmeye
çalışıyor. İzin verilmiyor. İncesu denen yerden dönüyor.
-Kayseri olayı 27 Mayıs’ın
neresinde duruyor?
Kayseri tertip. Düğmeye basış o. Şimdi bu olay bir ülkede
seçim konuşulurken gündemin nasıl değişebileceğini ve Adnan Menderes’in 7 Nisan
günü konuşmasının ortamının nasıl hazırlanabileceğini gösteriyor. Erken seçim
birden gündemden düşüyor, yerine Tahkikat Komisyonu giriyor.
-Menderes, bu olaylar
karşısında ne diyor?
Grupta konuşması var. “Hükümeti eleştiriyorsunuz. Hükümet ne
yapsın? Suçluyu yakalıyor, yargıya veriyor, yargı beraat ettiriyor. Siz devreye
girin, Meclis tahkikat komisyonu oluştursun.” diyor. Halk Partisi’nin yıkıcı
faaliyetlerini incelemek, bazı gazetelerin işbirliğini araştırmak üzere 15
kişilik bir Tahkikat Komisyonu kuruluyor.
-Bu olay Yassıada’da nasıl
kullanıldı?
Treni durdurmak; Yassıada’da özgürlüğü engellemek,
diktatörlük olarak yargılandı. Alakası yok, ödleri kopuyor trene bir şey
olacak, faturası bize çıkacak diye. Bir tedbir. İnönü, Kayseri’ye ulaşıyor. 28
milyonluk bir ülke birkaç ay içinde başka bir ortama geçiyor ve ihtilale
koşuyor.
-Darbe ortamı var mıydı?
Bu odada Millî Birlik Komitesi üyesi Muzaffer Özdağ ve Özel
Harp Başkanı Korgeneral Cihat Akyol da vardı, onun tanıklığında bir görüşme
yaptık. Özdağ diyor ki; 26 Mayıs sabahı Türkiye’de ihtilal ortamı vardı. Ben
buna katılmıyorum, dedim ve sordum: “26 Mayıs sabahı pencereden bakıp ihtilal
ortamı gördün. ‘Hadi ihtilal yapalım mı dedin, yoksa ihtilal kararını daha önce
vermiş miydin?” “Daha önce vermiştim.” dedi. “Ne kadar önce, bir ay, bir yıl?”
“Bir yıl daha yakın.” dedi. Peki, 26 Mayıs 1960’da Özdağ pencereden baktı,
Türkiye’de ihtilal ortamı var mıydı? Yoktu, yani sen ihtilal ortamı yok iken
ihtilal kararı verdin, sonra Halk Partisi ile el ele, yandaş medya ile ihtilal
ormanı yarattın, dedim. Özdağ, ‘evet’ dedi. İşte, ihtilal ortamı yokken
verilmiş bir karar, ihtilal ortamı oluşturmak için konmuş taşlar. Biri düğmeye
basıyor, koş, diyor.
-Kim yapıyor bunu?
Darbeciler, Halk Partililer ve onlarla birlikte hareket eden
basın ve üniversite. 23 millî birlikçi için parlamentonun önüne heykeli
yapılsın diyor, millî damat Metin Toker, Akis’teki başyazısında. İnönü de
ihtilali yapanlar için “asil ihtilalciler” diyor.
-Nasıl bir bağ var
aralarında?
Üniversite ile devamlı gergin bir ortam oluşmuş,
üniversiteye karşı DP önderleri gergin bir ilişki içinde olmuşlar. Basın da
öyle. DP’yi destekleyen basın İstanbul’da Son Havadis ve Ankara’da Zafer. Bütün
diğer gazeteler Cumhuriyet, Dünya, Hürriyet, Milliyet, Ulus; önemli gazeteciler
Falih Rıfkı, Ahmet Emin Yalman, Halk Partili ve iktidara karşı. İnönü ile
Menderes arasında zaman zaman yumuşama oluyor ama bu aşağıya yansımamış. Basın
gerilimi artırıyor, radyo elinde ama kötü kullanılmış. 27 Mayıs ortamının hazırlanması
kolay olmuş.
-Öğrenci olayları da aynı
yerden mi planlandı?
8 Şubat 2009 tarihli Vatan gazetesinde Orhan Birgit diyor ki
“Öğrenci olaylarını ben başlattım.” Nasıl oldu, diyor gazeteci, “Biz” diyor,
“Tahkikat Komisyonu’na ek yetki veren kanun çıkınca düğmeye bastık. Öğrencileri
sokağa döktük.” Ne yapacaklardı, diye soruyor. Nümayiş yapacak, yürüyeceklerdi
diyor. Ne söyleyeceklerdi? ‘Katiller ve diktatörler.’ Diktatörler kelimesini
tartışırım ama katiller, bir tane olay yok, bir tane olay yok.
-Askerin genel havası nasıl?
Babamın öz dayısı Orgeneral Salih Coşkun, Genelkurmay İkinci
Başkanı. Adamın haberi yok. 27 Mayıs olduktan sonra haberi oluyor. Asker değil
bu. 12 Eylül ve 12 Mart’tan farklı olarak sınırlı sayıda, çok iyi hazırlanmış,
kendilerini kilit noktalara getirmiş, 33 tane subay. Son dakika 5 tane general
almışlar. Nisana kadar beş general yok daha.
-33 kişinin dünya görüşü ne?
14’ünü çıkın, Türkeş ve arkadaşları milliyetçi. 18 kişi
tamamen Halk Partisi’ni göreve getirmek için girmişler. Bunlar oturup bunu
planladılar 2 buçuk yıl. İlk başlatan Talat Aydemir, sonra Türkeş alıp
götürüyor, sonra Halk Partisi’ne yakın olanlar. Suphi Karaman başı çekiyor.
Türkeş ve arkadaşları radikal bir değişim planlayarak geliyor, öbürü Halk Partisi’ne
teslim etmek üzere taşeron görevi görüyor. Ve başarıyorlar.
-Amerika biliyor muydu?
CIA’dan dostum George Harrison’la konuşmuştum, “Bizim
haberimiz vardı ama biz yapmadık.” dedi bana. “Washington bize dedi ki
karışmayın, müdahale etmeyin. Biz millî istihbarattan konuştuğumuz kişilere
ihtilali haber verdik, ama onlar inanmıyorlardı.” dedi.
-Üniversite hocaları işin
neresinde?
Hocalar geliyor fetva veriyor, sakın bırakmayın, diyor. 1
Haziran 1960 tarihli Forum’u bulun Muammer Aksoy “Sakın ha acımayın, en ağır
suçlu olarak yargılanmalı bunlar.” diye yazı yazıyor.
-Tahkikat Komisyonu gerekli
miydi?
Ankara’da Yeşilhisar başsavcısı ile konuştum. Saim
Dinçaslan. Yargıtay üyesi oldu sonra (1982). Kıdemli bir hukukçu. “Adnan Bey’in
başka çaresi yoktu.” dedi. “Çünkü normal adli makamlar Halk Partisi
milletvekillerinin işin içinde olduğu bir ihtilal hazırlığını yargılayamıyordu.
Adamın dokunulmazlığı var, onun için Meclis içinde bir Tahkikat Komisyonu
gerekliydi.” dedi.
-Bu Komisyon hep farklı
anlatıldı.
Evet, bugüne kadar 50 yıldır Tahkikat Komisyonu yanlıştır,
telkini ile geldik. Hâlbuki hukukçu, başka çaresi yoktu, diyor. Meclis’te
dokunulmazlığı bulunanları kendisinin de dokunulmazlığı olanlar
sorgulayabilirdi. Turhan Fevzioğlu gitmiyor savcının davetine, ne yapacak
savcı? Ancak Tahkikat Komisyonu ile bu iş araştırılabilirdi. Tahkikat Komisyonu
ek yetki istiyor o da ne biliyor musunuz?
-Ne?
Konuşmayanlar var. Ben gözaltına alıp mahkemeye sevk
edeceğim, diyor. Bu yetkim olmazsa benim soruşturmam havada kalacak, diyor.
Şimdi Bedii Faik, çok kıdemli bir gazeteci, kendisi geliyor istasyonda Tahkikat
Komisyonu karşılıyor. Ankara Palas’ta kalıyor, Tahkikat Komisyonu namı
hesabına. Meclis’te sorular soruluyor, cevaplıyor, teşekkür ediyor gidiyor.
Konuşmayanlar var, gözaltına alacak. Tahkikat Komisyonu bu yetkiyi bunun için
istiyor. Kurtul Altuğ, Akis Yazı İşleri Müdürü. Konuşmama hakkını kullanıyor,
gözaltına alınan tek gazeteci. Bütün edebiyat ne? Gazeteciler tutuklandı. Sanki
yüzlerce gazeteci tutuklanmış gibi yayın yapıyorlar. Hâlbuki gözaltında bir
kişi. Bir kişi de darbecileri ihbar eden Cemal Yıldırım, Halk Partisi’ne
geçmiş, aktif elemanı, iki kişi gözaltına alınmış 27 Mayıs öncesi, bu kadar.
Konuşmama sebebi ile mahkemeye sevk ediliyor, yargılanacaklar.
27 MAYIS ÖNCESİ
ÜLKE ŞANTİYEYE DÖNMÜŞTÜ
31 Mart 1939’da yatırımlardan vazgeçiliyor. DP iktidarına
kadar yatırım yapılmıyor. DP iktidara geldiğinde 63 il var ama 7 ilde eczane
yok, 300 kusur ilçenin hiçbirisinde eczane yok. Köy yolu yok. Köyde hastalanan
köyde ölüyor, ilçeye gitse doktor da yok, ilaç da yok. Milyonlarca kişi aç
biilaç, yolu yok. DP böyle bir Türkiye devralıyor. 1953’te seçime gidiliyor.
Yüzde 53 ile iktidara geliyor. Menderes beklediği krediyi bulamadı da Rusya’ya
gidiyordu Ardahan’ı satacaktı! Bundan daha salakça laf olmaz. Altyapı
yatırımlarına başlamış, sanayi yatırımları, altyapı yatırımları birbirini takip
ediyor. Ne demek para yok, çelik sanayi, çimento sanayi, enerji yatırımları
bunları tamamlayacak. DP, birinci beş yıllık planında ne kadar yatırım
yaptığını koymuş. 38,8 milyar lira. 36 tane Erdemir’e eşit. 23 Nisan 1960’ta
son temel atma TÜPRAŞ.
İLK ÖZELLEŞTİRMEYİ
BABAM YAPTI
Babam Afyon milletvekili olarak 1955’te Ankara’ya geliyor.
Kısa süre sonra Ulaştırma Bakanı oluyor. En önemli iş devlet hava meydanları
işletmesini basınla ortaklaşa ve basından da - ki o basın Menderes’le kavgalı-
Ahmet Emin Yalman, Falih Rıfkı’yı ortak ederek Türk Hava Yolları’nı kuruyor. 1
Mart 1956. Türkiye’deki ilk özelleştirme bu. Devlet işletmesi yeteri kadar
olgun hâle geldiği için bir anonim ortaklık hâline getiriyor. 57’de THY’nin beş
kuruşu yokken İngiltere’nin büyük havayolu ile yüzde 25 ortak oluyor. Babam,
Nazlı Ilıcak’ın babası ve Mesut Yılmaz’ın amcası İzzet Akçal teknik bakanlık
yaptılar. Akçal, Nazım Hikmet’in Bursa’da hapiste olduğu dönemde Bursa
savcısıydı. Muammer Çavuşoğlu bayındırlık bakanlığı müsteşarlığından gelmeydi.
Halk Partisi’nin bürokratları bunlar. Menderes alıyor onları teknik
bakanlıklara getiriyor ve bunlar da çok başarılı oluyorlar.
OKTAY EKŞİ VE ALTAN
ÖYMEN CEVAP VERSİN!
DP’nin ilk işi ezan değil, Anıtkabir inşaatını başlatmak
oldu. 16 Haziran’da Celal Bayar, Menderes’i, bakan ve müsteşarlarını da yanına
alarak Anıtkabir’e gidiyor. Kolonlar öylece duruyor, Anıtkabir inşaatını
hızlandırma kararı alıyorlar. Sonra ezan üzerindeki yasağı kaldırıyorlar, Halk
Partililerin tümü oy veriyor. Altan Öymen Öfkeli Yıllar kitabında yazmış, ne
ayıp! Öymen, Halk Partisi genel başkanlığı yaptı, kurucu meclisten bu yana
mecliste oldu. Öymen Anıtkabir’in açılışına 2 buçuk sayfa yer ayırmış. Hilton
Oteli’nin açılışı hakkında 7 buçuk sayfa var. Olur mu böyle bir şey? Orada
görevliydim izci olarak, hayatımın en önemli günü. Bizi merdivenlere koydular.
Bayar da sekiz metre ötemde ağlayarak konuşmasını yaptı. İnönü idamları
önlemeye çalıştı da önleyemedi yalanı. Bilinçli olarak üç kişiyi ölüme
gönderdiler. 4 Eylül’de Ulus gazetesi, kurucu meclis toplanacak ve tatil kararı
alacak diye haber yapmış. Daha karar çıkmadan... Altan Öymen ve Oktay Ekşi’ye
sordum. “Hiç mi aklınıza gelmedi, Millî Birlik Komitesi bizi (kurucu meclisi)
neden tatile çıkarıyor? Hiç düşünmediniz mi?” diye. Cevap veremediler.
İDRİS GÜRSOY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder