"Geç Aslanım, Geç...”
Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı. (Alıntı: 3 Ekim 1960 AKİS Dergisi Sh.7)
29 Temmuz 2013
AKİS DERGİSİ, 3 Ekim 1960 - Sayı: 320 Sh:7Kapak Resmi ve Üzerindeki Yazı;Orhan Erkanlı-Duruşmaların Tanzimcisi
"Geç Aslanım!..."
”Cumhuriyet Başyazarı Nadir Nadi geçen hafta içinde son derece alaka uyandıran ve her yerde konuşulan güzel bir başyazı yazdı: 555 K! Bu hislere ancak samimi olanların hakkı vardır. diyor.
Bunda, ancak Bayar – Menderes rejimine karşı samimiyetle vazife almış bir gazetecinin hakkı olan hisleri dile getiriyor, sonra İhtilali sadece kendisinin yaptığını sanmaya başlamış kimseleri pek tatlı, pek nazik şekilde ikaz ediyordu.
555 K.
İki gün sonra Yeni Sabahta bir başyazı çıktı. Yazının başlığı gene 555 K idi. Ama altındaki imza şuydu: Kılıçlıoğlu! Belkide asrın mizah tarihine altın harflerle geçecek olan yazı hiç şüphe yok AKİS okuyucuları tarafından alakayla okunacaktır”.,,,,,,,,,
Akise göre Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı buymuş.
Geçen gün sayın arkadaşımız Nadir Nadi’nin 555 K. başlıklı yazısını okudum.Tesadüfen o gün bende Ankara’da bulunuyordum. Ne tuhaf rastlayış diye düşündüm.: Ben de o sabah Ankara yollarında bir gezintiye çıkmış, ve tıpkı Nadir Nadi gibi gögsüm, kollarım kabara kabara bu milli inkilabımızda benimde büyük payım olduğunudüşünmüştüm.
Ülvi heyecan
27 Mayıs sabahının o içlere sığmayan ülvi heyacanı ta iliklerimde his etmiştim. Zaten o sabahı unutmak mümkünmüydü.? Sokağa çıkma yasağına rağmen nasıl şuursuzca fırladığımı, gazeteye koşmak, arkadaşlarımı kucaklamak istediğimi, yollarda rastladığım asker ve subayların ( Yasak,geçemezsin) ihtarları ile kendime gelerek, kim olduğumu söyleyince (Geç arslanım, sana çok eziyet ettiler, sende bizden sayılırsın) diye yol verdiklerini bir ömür boyu unutmamak mümkün mü?
Baykuş sesi algısı.
Ben düşünürken daha gerilere de gitmiş, 6/7 Eylül vakası üzerine gazetemizin feryadlarını, Ulus kapatıldığı zaman muhalefet liderine sütunlarımızı tahsisi etmek istediğimizi, büyük suistimallerde korkusuzca attığımız başlıkları, Hüseyin Cahid’in hapse giriş ve çıkış şeklini, neleri neleri hatırlamıştım.Ara sıra kulağıma baykuş sesine benzeyen sesler de geliyordu. Bu ses,Türk radyosundan bana nebaş,mezar kazıcı,çöl faresi diye bağırıyordu.
Hayali tasvirler.
Bazan da kendimi başımdan boynuma doğru süzülen kanlar içerisinde gece yarısı bir otomobilin köşesinde sallanıyor his ediyordum. Ben de kendimi tıpkı Nadir Nadi gibi günün kahramanlarından farz ediyor, yürüyor da yürüyordum.
Sonra birden çocuk gibi gülümsemeye başladım.
Musıgue de Scene ve devrin romantik duyguları.
Hafızamdan her şey silindi.artık gözlerimin önünde yalnız pırıl pırıl üniformaları, genç genç ve dinamik vucütlarıyla 38 tane Türk subayı daha sonra emsalsiz bir Türk ordusu belirdi. Adımlarıma ve bu tabloya Üniversite gençlerinin (Yetişin kardeşler,rejim gidiyor) feryatları da bir musigue de scene gibi tempo tutuyordu.
Neymişler ?
Evet, biz neydik ? Bedii’ler, Falih’ler, Çetin’ler, Nadir’ler, ?!
Kalpleri, hürriyet,adalet, aşkıyla çarpan, ruhlarında ve vücutlarında Victorie de Samothrace heykelinin bütün ileri atılışını taşıyan bu arslanların yanında, kendimize ne büyük paylar ayırmaya çalışıyorduk.
İdare lambası tutmuşlar.
Ama yine de bunları his edebilecek, böyle vehimlere kalkışabilecek bir ruh taşımak ta insanı sevindiriyor, ve bu büyük inkilabımızla canları pahasına Türk evlatlarını kurtarmak için yürüyenlerin yoluna ışık demek demek belki idialı olur ama, küçücük bir idare lambası tutmuş olabilmenin düşüncesi bile insana sonsuz hazla ürpertiyor.(…)
YAZARIN NOTU: Akis dergisinin 60/61 yıllarındaki sayılarından bir kaçına sahaf benzeri bir dükkanda rastladım ve satın aldım. Biz neler yaşamışız? bir kısmını bu dergiden okumak istedim.
DURDUKÇA FARKLI BİR KOKU ÜRETİYORLAR.
Bu ara, bunları muhafaza sorunum var. Durdukça farklı bir koku üreten, sayfaları ibretlik incilerle dolu Akis dergisinin Ekim 1960 tarihli sayısını incelerken 7. sahifedeki ” Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı” başlıklı yukarıda aynen yayınladığım yazı dikkatimi çekti.
NEYMİŞ BU DÜNYANIN EN GÜZEL MİZAH YAZISI BİRDE BİZ BAKALIM.
Neymiş, bu Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı, hele bir okuyayım, bunların mizah anlayışından bizde haberdar olalım, dedim. Okuyunca gördüm ki Akisin o zaman ki editörü başlıkta kullandığı ” Geç Aslanım” cümlesi ile aslında; yazısını naklettiği Kılıçlıoğlu’na, yazısındaki tasvir ve tanımlamaları nedeniyle – bunları geç aslanım- demektedir.
BİR YANDA METHİYE DÜZÜYOR DİĞER YANDA İKAZI SÜRDÜRÜYOR.
Akisin editörü; 27 mayıs darbesini (onlar ihtilal diyorlardı) kendisinin yaptığını zannedenleri ve darbeyi sahiplenenleri Cumhuriyet gazetesindeki makalesi ile ikaz eden Nadir Nadi’yi , ” Geç Aslanım” başlıklı yazısında methiyelerle anlatmakla kalmamış, kendisi de Nadir Nadi’nin yaptığı ikazı sürdürmüş.
YENİ SABAH HAK SAHİBİ KABUL EDİLMEMİŞ.
Akis dergisinin 326 sayısının 7.sahifesindeki ”Dünyanın En Güzel Mizah Yazısı ” nın muhattabı Kılıçlıoğlu’nun o günlerde pek kimseye yaranamadığı anlaşılıyor.
BU İŞE SEVİNMEYE HAKKI OLANLAR, OLMAYANLAR SINIFLANDIRMASI
27 mayıs darbesini takip eden günlerde kimileri ; darbeye yaranma kuyruklarının fazla uzadığını düşünerek, darbe yandaşlığından hak edilecek pasta dilimlerinin daha fazla bölünmemesi için ortamı ikaz etme misyonunu üstlenmişler ve darbe taraftarlığını ; bu işte samimi olanlar ve olmayanlar diye ayırırken, işin pastasını hak edenler ve bu lezzetli pastadan pay almayı hak etmeyenler şeklinde kategoriler oluşturmuşlar.
Ayrıca bu dergideki yazıların içeriğinden anlaşıldığına göre, o devrin bütün itici ve tiksindirici pozisyonlarının baş köşelerine kurulan akıl hocaları ; yaptıkları ile -rejimi kurtardıklarını- düşünmekteymiş.!
FİZİKSEL GÖRÜNTÜYÜ NASIL ALGILIYORLARMIŞ
Dönemin dergi ve gazetelerinde; hakim pozisyon sıfatlarını taşıyanlara ve darbecilere ilgi çekici bir üslup ile hitap edilmektedir..
VÜCUT TASVİRİ
Vatan kurtarıcılığı ve olağanüstü yetilere sahip olunma tasvirleri ve tarihe altın harflerle geçme vurguları ile yapılmış türlü dolduruşlar yanında, dönemin editörleri ve yazarları darbecilerin fiziksel görüntüleri hakkında da tığ gibi, aslan gibi, bir abide gibi tasvirler ve süslemeler yapmışlar.
MİSYONLARINDAN VİZYONLARINI OLUŞTURMUŞLAR.
”Tarih önündeki en büyük sorumlulukları yıktıklarının yıkmak istedikleri olmadığını görünce adaletten daha uzaklaşmaları olan” bu topluluğu epey dolduruşa getirmiş kimi yazarlar, Dönemin gazete ve dergilerinin baş köşelerindeki yazı ve tasvirlerin; bazı meslek mensubu gençlerde demokratik parlamenter rejime, milli irade kavramına özgün bir bakışı olan misyonlarını oluştururken ayrıca kendi vizyonlarını da üretmiş oldukları demokratik sürecimizin yollarından bellidir.
BU RESMİN BİR SEBEBİ OLMALIDIR.
Eğer böyle olmasaydı, olayların farklı pozisyonundaki kişiler ve ülke için, büyük sıkıntılar nedeni olan tablolar-resimler nasıl ortaya çıkardı.
ÖZÜRLÜ IŞILDAK SEÇİMİ .
Bir yanda dönemin olaylarına yön verirlerken diğer yanda; demokrasiyi ve halkın siyasi tercih yeteneğini özgün kriterleri ışığında değerlendiren müdahaleci bir vizyon oluşmasına hizmet eden bu tip fikir aktivistleri , herkesin baş gereksinimi olan hukuku değilde, hukuksuzluğu sürekli bir ışıldak yaparak, yanlışlarla ve hatalarla bezenmiş pek çok girişimi tarih sayfalarına kaydetmişlerdir.
Gerçekte korumayan sadece yıkan,yıktıran ve yıkılmalara neden olan türlü olaylar içerisinde yer alan, kalan insanların nasıl seçeneksiz ve savunmasız kalabildiğini hatırda tutmak gelecek için hayırlı bir iş olacaktır.
Gündemimizi sırtlayıp türlü yollar kat ederken buluştuğumuz hüzünlerle bir başımızdayken,; yaptığımız onca şeyle, hesabı mutlaka görülecek kendilerine ait yüklerini sırtlarına iyice yerleştirdiklerimiz, sanki biz bunlara hiç bir şey yapmamışız gibi etrafımızda dolaşarak, manyetik odaklanma ile çıkardıkları gürültülerin ve meşguliyetlerinin tesiri altındayken , ilgi çekici başlığına takılıp okuduğum bu yazının algılattıklarını, bir de şu açıdan değerlendirmek doğru ve hakça olacaktır.
MİZAH ANLAYIŞLARINA YA TEBESSÜM ETSEYDİK.!
Demokrasimizin zulmet günlerinin popüler dergisi Akisten aktardığımız yazı; kazara gerçekten iyi bir mizah yazısı olsaydı da latifeleri ile bizi tebessüm ettirseydi.! Yani, darbe mizahı ya bizi de güldürse idi! O zaman oldukça trajikomik bir durum ortaya çıkardı ,herhalde.
KİMBİLİR DÖNEMİN MAĞDURLARIN NASIL ÜRPERİYORDU ?
Bu akis dergisinin haberlerini, yorumlarını, erken tebligatlarını okuyan, nefret duygusunun ürünü karikatürleri, fotoğrafları gören tedbirler kanuna sıkıştırılmış darbe mağdurları; kim bilir neler his ediyorlardı acaba o zamanlarda.? Onların bedenlerindeki hukuk duygusunun ritmi acaba nasıldı,VE BU HİS ETTİKLERİ ONLARI NASIL ÜRPERTİYORDU ACABA ?
Bu yazıma rastlayıp ta 2013 yılında bu nedir böyle, 1960 dergileri ni anlatılıyorlar diyen de çıkabilir.
BUNUN ZAMAN AŞIMI YOKTUR.
Neden,? anlatmayalım.! Bu işlerde zaman aşımı yok ki. Üstelik bu ara anlatan anlata.Adeta tek tek fişlenip kirli zihinlerde arşivlenmiş böylesine dolu bir anlatım hafızası ve en ince detaylara kadar konunun işlenmesi.!
Bunlar yeni alınan bir Tv’nin veya buzdolabının içinden çıkan uluslararası standartlardaki kullanma kulavuzları bilgisi değildir elbette.Farklı fiziklere uydurulan bu elastiki elbisenin ve o sanal itici duyguların, ve bu algının üretimini kim yapar? Kim yapacak, elbette bu haltı yiyenler yapar, yaptırır.
Kendin pişir, kendin ye veya kendin yaz kendi oyna işinin ağır kokularına,çirkin görüntülerine, işitsel rahatsızlığına alışamama vakalarının da literetürde yerinin olduğu bilinen bir gerçektir.
Toplumun en ileri nefret duygusunun hedefi olmayı hak edenlerin, sanal ve manyetik algılarla ortak nefret davranışı sergileten sağlıksız düşünceler ve aktiviteler üretebilmesi; insanlığa ait ortak değerlerin en ciddi meselesidir.
Eğer böyle olmasaydı, kışın karanlık ve soğuk günleri nasıl olurdu da, baharmış gibi algılanabilirdi?
Hatta Akisin hayallerinde dahi kendine bir yer bulamamış sonradan gelişen ve yaşama çöreklenen işler nasıl olurdu.?
Bu yazımın konusu olmadığı için, benzer alanlarda ve ortamlarda üreyip, ayakta kalabilmelerini bir meziyet ürünü görüp, kendi zavallılıklarını fark etmeyenlere ayrı bir şey yazmak fuzuli iş olacak.Yazının bu bölümünde kendine bir aşinalık veya şahsiyetine yakışan bir dublaj hisseden de olabilir. Bu oluyorsa bizim için iyi bir şeydir. Bir de bu işin süreklilik kısmı vardır ki neması pek boldur. Daha evelsi gece, deniz kenarında çimenlere oturan birilerinden duydum, ”Begüm anlattı” v.s diyorlardı.
NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK – LEZZETLİ SALATA
İnteraktif yorumumuzu noktalarken, devrin Akis dergisinin sahifelerinde yer alan bir diğer yazıdan anlaşıldığına göre,; Akis o zamanlar , Demokratik Parlamenter Rejimin aracı olan, ”nitelikli oy çoğunluğunu” lezzetli salata” olarak anladığını ve anlattığını da belirtelim. S.O
AKİSİN 3 EKİM 1960 TARİHLİ 360. SAYISININ 14 VE 15. SAHİFELERİ – BİR MÜLAKAT- BÖLÜMÜ.
DEMOKRAT PARTİYİ KAPATTIRAN ADAM – NURİ GEYGEL – 1957Demokratı.
(14 Yıl , 14 dakika süren tek hakimli bir mahkemede bitti.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder